SÜRGÜN YÜREĞİM
Bir Isparta gülü kaldı yâdım da
Şimdi sürgün yüreğim her adımda.
Kader sunsa da keskin bir zehir
Hâlâ akar içimde bir mavi nehir.
Tanıştığımızda bir gurbet yazıydı
Sanki hazreti Ayşe’nin öz kızıydı.
Bir cennet firarisi öte âlemden
Kaşları, gözleri levh-i kalemden.
Konuşurken mahzun gözleri nemli
Yufka yüreği bir kederden elemli.
Düşler ülkesinden bir melekti bence
Yandı kanatlarım bahtıma düşünce.
Koyamazdım onu kimsenin yerine
Düşerdi mavi ay elâ gözlerine.
Yansırdı gün gelincik parmaklarından
Sarkardı saçları toros dağlarından.
Yollarını beklerdim, vakit seherken
Ufuk çizgisi yüreğime düşerken.
Vuslata yetmedi günün en son demi
Yüreğimde batan bu kaçıncı gemi?
Şimdi bir hicran yarasına tutuldum
Yalnızlığın kollarında unutuldum.
Sürgün bir yürek, yollarım duman,
Acı şarkılar söyler ayrılık her zaman.
Düştüğüm Yusuf kuyusuydu derinden
Doğmadan güneş batar gözlerimden
Hülyasına adadım iki gözümü,
Yoktu bu sevdanın çaresi, çözümü.
Onulmaz bir kurşun yarasıydı bu!
Semada gün ile ayın arasıydı bu!
Bir kör kuyuda bizi felek kavurdu
Bir hazan vurup yadellere savurdu.
Geri vermez onu artık bu sarp dağlar!
Yüreğimin enginin de bir ceylan ağlar.
Şimdi bir ucu yanık kaldı yarınların,
Bir cemre düşse erise karı dağların.
Anladım ki çok zor gizlice sevmek
Bir kayıp sevdanın bedelini ödemek.
Artık özgür değil, çifte zincirli,
Diyardan diyara sürgün bu yürek…
Kim bilir nerde şimdi o saçı sırmalı?
Bu toprak güler mi sen olmayalı!
Mazimde iz bırakan tek al yazmalı,
Ellerinde kınan kurumasın Ispartalı!