İstanbul! Başımı tarihin dizine koymuş inliyorum Uzaktan nal seslerini dinliyorum. Eli kınalı gelinlerin duvağında tül Bülbüllerin dilinde açan gonca gül Sevdasına yandığım ruhuma sokul! Mecnun ve Leylanın okuduğu okul İstanbul İstanbul!... Adına ne türküler ne ağıtlar yakıldı ama belki bir kadın ağlıyordur başını dayamış cama ve sen İstanbul içimde sızı, kalbimde yama Issız bir köşede kıvrılmıştır bir garip gel sen kendi şarkını söyle ruhuma girip.! Cihanın çeşminde çiselenen gül yediverenlerin bağrında açan sümbül İstanbul İstanbul! Boğaz köprüsü rengarenktir şimdi umrunda olmadan bu muamma hayatın Kimbilir kim takılmıştır ardına beyaz kanatlı atın. Trafik asrın savaşı, bir sinir harbidir başlar el kol hareketiyle çatılır kaşlar. Metrobüslerin homurtusu gelir derinden Her mezarlık bir nasihat, ağlar kederinden. Kimbilir hangi sessiz gemi kalkar yerinden Buğulu sesinle ruhuma dokun usul usul İstanbul İstanbul! Özgül ağırlığı bir ülkenin, Aşkın tek tarifi. Yüreğinde emzirir nice aydını,arifi. Ecdadın gözlerime baktığı, dağları yaktığı şehir İki kıta'nın sevimli çocuğu, bir mavi nehir. Boğazda yakamozların ışıltısı, kırık aynalar martıların kanatlarına takılı kalmış sevdalar. Semada sarmaş dolaş ezan sesleriyle Şimdi gidiyorum, gitme diye ardımdan bağır! o sevda ülkene beni bir daha çağır! ve kaybolursam dönemezsem beni bul! yüreğimde biricik kızım, sadrımda oğul
İstanbul, İstanbul! SAFFET ÇAKIR |