SAFFET ÇAKIR

OKYANUSLARA YOLCULUK

MENÜLER
Site Haritası
Takvim

KURANI KERİMİN MUHTEVASI -4-

Ölüm ve ölümden sonraki safhalar

Ölüm gerçeği, ölümün zorlukları, kabir azabı, kıyametin dehşetleri, ölümden sonraki dirilme, mahşerde hüküm için toplanma, hesap verme zorlukları, âhiretteki pişmanlıklar veya mü'minlerin nail olacakları mükâfatlar, Cehennem'in korkunç sıfatları, Cennet'in güzellikleri ve nimetleri, ceza ve sevap diyarlarının ebediliğini anlatan âyetler.

Hulasa, Kur'ân, insanları ıslah etmek için, Allah'ın gönderdiği düsturdur. Dünyanın şeklini, tarihin akışını değiştirmiştir. Maksadı, üslûbu ve mânâsı ile olduğu gibi, muhtevasının sınırsız zenginliği ile de mu'cizdir. Kur'ân; dinî, tarihî, sosyolojik, psikolojik, kültürel, ahlâkî, felsefî çok konulara değinir. Fakat diğer kitaplardan farklı olarak, ele alacağı konuları, liste hâlinde vermez ve konu esasına göre bölümlere ayırmaz. O, bazı okuyucuların tahmin ettiği tarzda bir din kitabı da değildir. Okuyucu, peşin hükümden ve beklentiden uzak olarak, ilâhi kitap karşısında olduğunu bilmeli, zihnini kalıplaşmış kavramlardan kurtarıp, Kur'ân'ın, diğer bütün kitaplardan farklı, eşsiz bir hitap olduğunu düşünüp onu anlamaya yönelmelidir. Kur'ân okuyan, şu üç unsuru, yani onun mahiyetini, merkezî fikrini ve gayesini, bir an bile gözden uzak tutmaksızın ondan istifadeye çalışmalıdır.

Kur'ân'ın esas konusu, insan ve kaderidir. İnsanlığa hidayet rehberi olması itibariyle de, başta ulûhiyyeti tanıtmaktan sonra, insanla ilgili hemen her şeyden bahseder. Muhatap, mezkûr üç esası hatırında tutarsa, konuların sıralanmasında bir tuhaflık bulmaz. Nitekim gökyüzündeki yıldızlar ilk bakışta rastgele serpilmiş zannedilse de, o milyonlarca yıldızdan her birini tam yerinde olduğu, astronomi bilginlerince pek iyi bilinmektedir.

Kur'ân dünyanın en çok okunan kitabıdır. Müslüman, ondan bazı kısımları namazda okumakla kalmaz, hayatı boyunca da onu hatmeder ve üzerinde tefekkür eder. Brahmanların, Mecusîlerin, Musevî ve Hıristiyanların kutsal kitaplarının böylesine yoğun bir kullanılışı yoktur. Müslümanlar, onda değişmez kaideleri, ibadetleri ve duaları, içtimâî hayatı düzenleyen esasları, kanunları ve diğer ihtiyaçlarını karşılayacak hükümleri bulmuşlardır. Bir kaç mazlumdan ibaret ilk İslâm cemaati gibi, Atlas Okyanusundan Pasifik Okyanusuna kadar hükmettiği zamandaki ümmeti de tatmin etmiştir. Kur'ân, muhtevasının zenginliği yönünden mukaddes bir haritadır. Sayılamayacak kadar çok konuyu sarahat veya işaretleriyle ihtiva eder. "Vahyedilmiş cümle, bir sinyaller dizisidir. Okuyucu, sözcüklerin mânevî geometrisine daldıkça, onları anlayıp kavradıkça, o simgelerden kıvılcımlar fışkırır. Sözcükler, bitmez tükenmez bir öğreti için işaret noktalarıdır. Üstü kapalı anlam, her şeydir. Harfi harfine anlamın kapalılıkları, muhtevanın zenginliğine işarettir". Aynı zamanda Kur'ân, lüzum görülen meselelerde ihtiyaç nisbetinde açıklamalarda bulunmuştur. Lüzumlu olmayan yerlerde veya zihinlerin hazırlıklı olmadığı konularda veyahut zamanın kabiliyeti olmayan noktalarda, bir fezleke ile icmal etmiştir. Yani esasları vazetmiş, fakat o esaslardan alınacak hükümleri veya esaslara bina edilecek füruatı akıllara havale etmiştir. Gerçekten, şunu unutmamalıdır ki Kur'ân'da ayrıntılara nadiren girilip, ekseriya temel prensipler vurgulanır. Zira, onları açıklayacak ve uygulamalarıyla örnek olacak bir Peygamber ile birlikte olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber'in (sallalahu aleyhi ve sellem) Sünneti ile beraber ele alınmak suretiyle, Kur'ân eksiksiz bir hayat düsturu olur. Böyle bir şeriatın ihtiva ettiği ilimlerin üçte biri bile, ilimlerin çok ilerlediği bu modern dönemde, en medenî yerlerde, en zeki bir insanda bile bulunamaz. Dolayısıyla, vicdanında insaf bulunan zat, bu şeriatın hakikatinin bütün zamanlarda, hele hele eski zamanda, beşer takatinden hariç bir hakikat olduğunu tasdik etmekten başka çare bulamaz.

Kur'ân bu konulardan, Arap Dili ve kültürünü vasıta edinerek bahseder. Fakat sırf bundan ötürü, onun evrensel hitabının tarihsel olduğu iddia edilemez. Dünyada özel durumlara ve müşahhas örneklere başvurmaksızın, her şeyi mücerret plânda ele alan ne bir din, ne bir felsefe ve ne de bir nizam olamaz. Faraza, böyle bir anlatım olsa bile, böyle bir nizam kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olur. Diğer taraftan, bütün insanlığa yönelik evrensel bir dinin, uluslararası bir seviyeden işe başlaması yararlı ve gerekli değildir. Bilâkis, tebliğ, doğduğu yerden işe başlamalı, istenilen modeli orada gerçekleştirdikten sonra, onlar vasıtasıyla öbür milletlere ulaşmalıdır. Tarihseli evrenselden ayıran ölçü şudur: Yerel sistem, diğer milletlere karşı üstünlük ileri sürer ve bazı özellikleri sebebiyle öteki milletlere ve zamanlara uygulanamazsa, işte o takdirde yerel olur. Böyle olmadıkça, onun evrensel olduğunun kabul edilmesi gerekir.

Saat
Hava Durumu